Manayı Kaybetmek: Özbenliğimizi Yitiriyor muyuz?
Her insanın içinde bir anlam arayışı vardır. Hayata değer katan, yaşadıklarımızı daha derin kılan şey, aslında bu arayışın kendisidir. Fakat günümüzün hızlı, tüketim odaklı ve sürekli yarış halinde geçen yaşam koşulları, bizi bu özden uzaklaştırıyor. Sonuç olarak en büyük kaybı yaşıyoruz: manayı kaybediyoruz.
Maneviyatın Yavaş Yavaş Silinişi
Eskiden insan için değerli olan şeyler; paylaşmak, üretmek, iç huzur bulmak ve bağ kurmaktı. Bugünse çoğu kişi için değer, sahip olduklarıyla ölçülüyor.
Telefon ekranlarına, sosyal medyadaki onaylara ve görünüşe fazlasıyla odaklandık. Maneviyat, gösterişin gölgesinde kayboldu. İç dünyamızı besleyecek ne varsa ya erteleniyor ya da unutuluyor.
Özbenliğin Kaybı
Maneviyatın zayıflaması, beraberinde özbenliğin de kaybolmasını getiriyor. İnsan artık kendini kendi değerleriyle değil, dış dünyanın beklentileriyle tanımlamaya başlıyor. Reklamların, kalabalıkların, sosyal medyanın yönlendirdiği bir kimlik…
Böyle olunca kişi kendi sesini duyamaz hale geliyor. Bir noktadan sonra “Ben kimim?” sorusunun cevabı bile başkalarının gözünden şekillenmeye başlıyor. Bu da insanın en derin yabancılaşmasıdır: Kendi özüne yabancı olmak.
Yeniden Anlamı Bulmak
Ama kayıp, aynı zamanda bir davettir. Maneviyatı kaybetmek, bize yeniden anlamı arama şansı verir.
Bunun yolu çok büyük adımlardan geçmek zorunda değil. Bazen yavaşlamak, kendimizle baş başa kalmak, değerlerimizi yeniden hatırlamak bile yeterli olabilir. İnsan, kendi içindeki ışığı fark ettiğinde dış dünyanın gürültüsü daha az etkiler.
Evet, günümüz koşulları insanı özünden uzaklaştırıyor. Ama bu, geri dönüşün olmadığı anlamına gelmez. Aksine, belki de bu çağın en büyük ihtiyacı, yeniden manayı bulmak. Çünkü insan ancak kendi özbenliğiyle barıştığında gerçekten var olabilir.

Yorumlar
Yorum Gönder